Ben bir gezgin veya iyi bir blogger olmadığımdan bu yazı karışık olabilir. Baştan uyarıyorum.
Genel olarak değerlendirmem ve fikirlerimi paylaşmam gerekirse çok pahalı. Eşimle ben daha çok fiyat/performans olarak bize uygun tatili yapmaya çalışıyoruz. Şurada Michelin yıldızlı restoran varmış, uçarak gidelim gibi bir düşüncemiz yok. Ama bazı şeylerde de parayı sakınmayı doğru bulmuyoruz. Sonuçta bunu göze alarak oraya gittik. O yüzden bu yazı da ona göre olacaktır.
Faydası olur umarım.
Paris’te İlk Gün
Nerden başlasam, nasıl anlatsam… Paris Paris. İşte beğendiğim ve beğenmediğim yönleri:
Öncelikle 3.5 saat süren uçak yolculuğundan sonra Charles de Gaulle havalimanına indik. Havalimanında tabi ki AB vatandaşı olmadığımızdan kuyrukla karşılaştık. Pasaport kontrolünü yarım saatte geçtik.
Gitmeden önce G7 Tax, adlı Paris Taksi App’ini, Paris Metro adlı uygulamasını, Kick Scooter için Lime, Bird, Circ adlı uygulamaları indirmenizi öneririm.
Charles de Gaulle adlı havalimanında 3 terminal var. Terminaller arası ücretsiz binebileceğiniz tren benzeri shuttle var. Bu shuttle ile şehir içi trene gidiyorsunuz. (Paris Metro uygulaması ile nerden nereye gideceğinizi rota planla kısmından planlayarak hangi duraklarda aktarma yapacağınızı görebilirsiniz.) Velhasıl biz terminal 1’de indik, terminal 2’ye shutttle ile geçtik. Metro için tek yön aldık. 1 aktarma ile geçebilecekmişiz. 1 bilet 10 euro. İsterseniz 1-2-3 gün sınırsız kullanabileceğiniz seçenekler de var. Ben tercih etmedim. Ne zaman taksiye binerim, ne zaman bisiklete binerim kestiremediğimden kombine almak istemedim.
Charles de Gaulle-Cambronne arası yolculuğumuz başladı. Denfert adlı yerde inip aktarma yapmalıyız. Lakin grev olduğundan Gar de Nord adlı yerde iniyoruz. Denfert’e gitmek için gelecek trene binin diyorlar. Tren yok. Kuyruk deli gibi. İş çıkış saati Zincirlikuyu’dan metrobüse binmiş birisi olarak böyle kalabalık görmedim. Günü öldürmeyelim diye taksiye binmeye karar veriyoruz. Çünkü gideceğimiz yer 6 KM!
Neyse, Gar de Nord’da taksi bulmak imkansız. (G7’yi keşfedememiştik.) Google’da biraz bakındık. Duraklara gidin yoksa boş bulamazsınız diyorlar ki gerçekten de hepsi dolu. Durağa gittik, yine taksi yok. Uber benzeri Mercedes’ler var ve korsan iş yapıyor. Sinirlenmek istemiyorum ama normalde 70 tutacağını, başkasıyla beraber gidersek 50 alacağını söyledi. Zaten vakit kaybettiğimizden indirim yapmış gibi geldi ve kabul ettik. Şimdi bunu yazarken baktım 20 euro tutuyormuş. Kısacası kazık yemişiz. (Kısaca Gar de Nord hakkında bilgi vermem gerekirse, burası Londra – Paris trenlerinin son durağı veya ters yöne gidecekseniz ilk durağıymış. Bu yüzden taksiyi biz de Londralı bir aile ile paylaştık) İlk günden kazıklara doyamadık. 10 euro metro 2 kişi 20 euro + 50 euro taksi 70 euro kazıklandık.
Buradan çıkardığımız ders, grev varsa taksi kullanın.
Paris’te Konaklama
Otelimize vardık. Saat 17 civarı oldu. Otelimiz Ibis Budget. Paris 15. bölgede yer alıyor. Bölgenin adı Cambronne.. Otel çok küçük, geceliği 150 euro. Yalnız ben küçük olmasına rağmen sorun yaşamadım. Beklenti ile alakalı bir durum. Oda + Kahvaltı. Yatak 150×180, banyo minicik. Duvarlar ses geçiriyor. Ama temiz. Konumu da çok güzel. Metroya yürüyerek 1 dakika mesafede. Ama biz metroyu hiç kullanamadık. Çünkü grev sebebiyle kapalıydı !!!111!!!11
Paris Gezisi
Otelimiz, yürüyerek Sen Nehri’ne ve Eyfel Kulesi’ne yaklaşık 10-12 dakika mesafedeydi. Biz kick scooter denilen Türkiye’de elektrikli scooter olarak söylenen aletleri kullandık sürekli. Paris’te bu biraz tehlikeli ama bunu uzun uzun aşağıda izah edeceğim. Hemen koşarak Eyfel’e gittik ve mutlu son. Gerçekten bu manzara beni çok mutlu etti. Yıllarca filmlerden, posterlerden gördüğümüz demir yığını karşımdaydı. Bence gerçekten büyüleyici. Kim ne derse desin umrumda değil. Bu kadar iyi olacağını beklemiyordum. Roma’da Kolezyum’u gördüğümde, Napoli’de Vezüv’ü gördüğümde çok etkilenmiştim ama bu demir yığını beni çok çok çok etkiledi.
Eyfel Kulesi’nin etrafını biraz turladık. Hava çok soğuktu. Noel Pazarı vardı. Orada seyyar satıcıdan krep yedik. Çok fazla krepçi görebilirsiniz. Çok sayıda seyyar satıcı var. Siyahiler hediyelik eşya ve şarap satıyorlar. Noel ve Grev sebebiyle çok fazla turist yoktu. Bir Hakeem adlı köprüden fotoğraflarımızı çektik ki bence çok güzel bir açıydı ve sakindi. Ayrıca buraya özellikle gitme sebebim Inception filminin bir sahnesinin burada çekilmesiydi. Yine yürüyerek otelimize geri döndük.
Paris’te İkinci Gün
Otelimizden Elektrikli Scooter Lime ile Louvre’a gittik. Giriş için biletimizi daha önceden internetten almıştık. Gördüğüm üzere biletinizi önceden satın alırsanız sorun yaşamaz ve çok hızlı içeri girebilirsiniz. Yazıcıdan çıktı almayı unutmayın. İçeriye giriş 17 euro. Ben sanattan anlayan, sanat aşığı birisi değilim. Severim ve saygı duyarım ama olması gerektiği kadar. Louvre’a giriş sebebimiz de Mona Lisa, Venüs Heykeli vb. popüler eserlerdi. Bunları görüp, diğer eserleri hızlıca görüp 13.00 civarı çıktık. (Bu popüler eserler harici Fransa Kralları ve Kraliçelerinin eşyalarının bulunduğu odadaki eserleri de çok beğendim. Mona Lisa’nın önünde de ufak bir kuyruk oluyor. Yaklaşık 3-4 dakikada sıra geliyor.
Buradan çıktıktan sonra Paris’in meşhur katedrali olan Notre Dame Katedrali’ne gittik. Yangından ötürü her yeri kapalıydı ve etrafını dolaştık. Mimarisi, tarihi vb. bilgiler için diğer blogları gezebilirsiniz. Daha sonra çevresinde yine yürüme mesafesinde bulunan Sainte Şapeli’ni dışarıdan gördük. Shakespeare And Company’nin önünden geçip Aşıklar Köprüsü’ne geldik. Shakespeare And Company Paris’in en eski kitapçısı. Önünde Mona Lisa’daki kadar kuyruk var. Bayağı popüler. Before Sunset filminde görülmüştür.
Buradan yürüyerek “Jardin des Tuileries” yani Tuileries’in Bahçesi denilen yere geldik. Ortada yapay bir havuz var. Kenarında ücretsiz oturabileceğiniz sandalyeleri bırakmışlar. Biraz dinlendik. Sonra bahçedeki dönme dolaba bindik. 10 euro fiyatı vardı. 10 dakika sürüyor dediler ama 5-6 dakikada bitiyor.
Yolumuza telaffuzu Şanzelize olan fransızların Champs-Élysées olarak yazdığı ünlü caddeye geldik. Bu cadde Tuileries’in Bahçesi’nin sonundaki veya ters taraftan gelirseniz başındaki Concorde Meydanı’ndan başlıyor ve Zafer Takı’na kadar gidiyor. Üzerinde Büyük Saray ve Küçük Saray yer alıyor. Daha sonra mağazalar ve restoranlar başlıyor. Meşhur olan hemen hemen her şey burada yer alıyor. makaronu ünlü Laduree, Cafe de Paris sosu ünlü L’Entrecote, midyesi ünlü Léon de Bruxelles ve diğer her şey burada.
Paris’te Yemek Nerede Yenir
Şimdi, bu çok göreceli bir soru. Paris’in meşhur yemekleri öncelikle makaron, cafe de paris soslu antrikot, brüksel usülü midye, salyangoz, soğan çorbası, kruvasan, kurbağı bacağı. Bu ünlü yemekler arasında salyangoz ve kurbağa bacağı bana uygun olmadığından zaten eledim. Diğerlerini gitmeden iyi araştırın ve programınıza baştan ekleyin. Sonra sorun yaşıyorsunuz. Sırayla anlatmam gerekirse
Laduree’nin makaronları muhteşem. Başka bir şey söylemeye gerek yok. Gerçekten yediğinize değiyor. 1 makaron 2.9 euro yani 20 lira civarına denk geliyor. Menü olarak alırsanız, 4 tanesi 10 euro civarına denk geliyor. Pahalı ama güzeldi. L’Entrecote adlı mekanda kişi başı küçücük salata + 100-120 gram civarı et 28 euro yani ortalama 150 lira civarı. L’Entrecote denilen yer çok fazla var. Hangisi doğru bilmiyorum. Büyük ihtimallee biz yanlış olana gittik. Sosu güzeldi fakat bu paraya değmedi. Bizim gittiğimizin tam adı L’Entrecote de Paris. Siz bence gitmeyin. (Bu arada ufak bir not. Menülerde markalı sular var. Bunları istemeyin. Su isteyin, sürahide su getiriyorlar. Marka adı vermeyin) ve Soğan Çorbası. Yine standart bir lezzet. Olsa da olur, olmasa da olur. Tabi ki fiyatı da 10 euro. 68 lira bir çorbaya verdim. Hayatımda içtiğim en pahalı çorbaydı.
Bir de Louvre’un çaprazındaki Angelina adlı mekanda sıcak çikolata içtik.
Paris’te Ulaşım
Diğer konulara gireceğim ama araya bir ulaşımı sokayım. Öncelikle bizim gittiğimiz tarihte grevdelerdi. Bu hem iyi, hem kötüydü. Önce Paris’te metro her şey. Şehre yakınsanız ona bile gerek yok ama metro her şey. Metro alternatifi kesinlikle taksi değil. Çünkü hem fiyatlandırmaları karışık hem de pahalı.
Paris Elektrikli Scooter / Kick Scooter
Paris’te Lime, Bird, Dott, Bird, Jump, Voi ve aklıma gelmeyen cep telefonu uygulamaları var. 1 euro açılış, 0.10 euro / 0.20 euro arası dakikasına ücret ödüyorsunuz. Kısa mesafeleri gitmek metroya göre pahalı ama istediğiniz yerden gidip etrafı görmeniz açısından müthiş. Ben kesinlikle tavsiye ediyorum. (Grev sebebiyle hiç güvenlik, polis yoktu. Bildiğim kadarıyla bahçede kullanmak yasak ve sıkı kontrol var). Bunlara alternatif volib isimli bisiklet uygulamasını da indirebilirsiniz. Kaldırımda elektrikli scooter kullanmanın cezası 135 euro
Paris’te Taksi
Geldik en sıkıntılı yere. Bence binmeyin. Çok pahalı. Varsayalım binmeniz gerekiyor. O zaman boş taksi bulmak neredeyse imkansız. Durak harici yoldan yolcu aldıklarını hiç görmedim. Son gün havalimanına taksiyle gittiğimizde sordum ve G7 Taxi adlı bir telefon app’i varmış. Bitaksi’nin paris’lisi bir nevi. Onu indirirseniz, acil durumlarda işinizi görebilir.
Paris’te Nerede Kalınır?
Eyfel Kulesi, Louvre Müzesi, Sen Nehri, Notre Dame Katedrali, Sainte Chapeli, Zafer Takı, Şanzelize hepsi yürüyüş mesafesinde. O yüzden 1. Bölgenin etrafındaki her yerde kalabilirsiniz. 1. bölgede de kalabilirsiniz ama diğerlerine nazaran çooook tuzlu olur.
Paris Üçüncü Gün
Kaldığımız yerden devam edelim. Otelden çıktık. 15. bölgede trenin altına pazar günleri paris pazarı kuruluyormuş. Biraz gezme fırsatı bulduk. Türk bir pazarcı abiyle tanıştık. Yılmaz Abi normalde datçalıymış. Kışları Paris’te yaşıyormuş ve pazarcılık yapıyormuş. Ticarete olan merakımdan pazar tezgahının kirasını sordum. 4 Metrekare 35 euro. Paris’te Pazarcılık yapmak isteyenlere duyurulur. Hediyelik eşyalarımızı pazardan aldık çünkü hiçbir yerde bu kadar ucuz değildi. Yine aynı cadde üzerinde (Boulevard de Grenelle adlı cadde) hediyelik eşya mağazası var. Diğerlerine nazaran daha ucuz ve pazarlık yapıyorlar.
Pazarı bitirince görmeye doyamadığımız Eyfel Kulesi’nin diğer tarafına gittik. Genelde insanlar fotoğraf için bu tarafa geliyor. Palais de Chaillot adlı yerden Eyfel’i tam karşıdan görecek şekilde çekebilirsiniz. Hava güzel olursa da orada oturup bir şeyler içmek müthiş olurdu.
Paris’te Dikkat Edilmesi Gerekenler
Bu konu biraz daha karışık ve uzun ama ben özellikle dikkatimi çeken bir konuyu paylaşmak istiyorum. Çoğu türk arkadaş da bilmiyordur. Hemen hemen her yerde “bul karayı al parayı” adlı oyunu numaradan oynuyorlar. Arkadaşlar, asla bilemezsiniz. Bu oyun hileli. Bu oyunu oynatan kişinin 4-5 arkadaşı etrafında oynuyormuş gibi duruyor ve arada sizi inandırmak için numaradan oynuyor. 50 euro verip, kazanıyormuş gibi görünüyor. Veya bazen sizi inandırmak için kaybediyorlar. Siz de gaza gelip oynayıp kaybediyorsunuz. Aşıklar Köprüsü’nde ingiliz bir çocuğun 150 eurosunu aldılar. Bunlara ek paris’te hırsızlık çok oluyor. Dikkat edin.
Paris Üçüncü Gün Devamı
Yukarıda anlattığım Laduree’e gittik, Zafer Takı’na gittik. Daha sonra Şanzelize caddesi’nde bulunan George V Cafe adlı yerde soğan çorbası içtik. Oradan yürüyerek Louvre’ye doğru tekrar geldik. Angelina adlı meşhur pastanede sıcak çikolata içtik. Ve gerçekten çok çok iyiydi.
Paris Gezilecek Yerler
Ben müzelerin içini gezmeyi çok sevmiyorum. Daha doğrusu 10-15 gün vaktim olsa tabi ki gezmek isterim. Araştırdığım ama vakit bulamadığım yerleri sizlere yazayım. Gezmek isterseniz, değerlendirirsiniz. D’orsay Müzesi, Montmarte (sokak sanatları için), Montparnesse (eyfel’in karşısında bina var, şehir manzarası için), Lido/Moulin Rouge, Rue des Lombards (ucuz restoran), Marché aux Puces Saint (bit pazarı), Place Vosges (victor hugo’nun evi), picasso müzesi, büyük saray, küçük saray, versay sarayı, luxemburg bahçeleri…
Paris Hakkında
-Mağazalara sırayla alınması: LV, Gucci, Dior gibi mağazalara hatta hemen hemen birçok mağazaya sıra ile alıyorlar. Kapının önünde insanlar sıraya girip bekliyorlar ve içeriye birileri çıkınca giriyorlar. Bunun sebebi mağazadaki ürünlerin daha iyi görünmesi ve hırsızlığa karşı önlemmiş. Ben o sıraya asla girmem. Ama görürseniz şaşırmayın. İçerde bedava bir şey yok.
-Sürekli kavga eden, bağırışan birilerini görebilirsiniz. Umursamadan devam edin. Yumruk yumruğa kavga eden görmedim ama herkes bağrışıyor.
-Alışveriş yapacaksanız veya restoranda yemek yiyecekseniz çok pahalı ama marketten alışveriş yaparak geçinebilirsiniz.
-Paris bence pis bir şehir. Havada sürekli sidik kokusu var, çözemedim. Marketin içinde de var, sokakta da var. İnsanları ter kokuyor. Paris’liler pis demek çok mantıklı değil çünkü İstanbul’da da kişisel temizliğine dikkat etmeyen çok sayıda insan var.
-İnsanları kaba diyorlar da kime denk geldiğiniz ile alakalı herhalde. Ben Türkiye’dekinden farklı bir insan görmedim. Çok soru sorup, muhattap da olmadım.
-Paris ne alınır sorusuna şarap dışında hediye alınacak bir yer değil. İlla hediye almak istiyorsanız Hema adlı yerlerden bir şeyler alabilirsiniz. Tchibo gibi.
-Nusret falan hikaye… Hangi fransıza türk olduğumu söylesem ya Erdoğan ya da Smiley Man (CZNBURAK) diyorlar. Ekşi yazarları gömedursun. Adamın namı yürüyor.
-Kimsenin umrunda olmaz da Paris’te taksi plakası satın almak isterseniz 120.000 euro’ymuş. Aylık da 3000 euro’ya kiraya veriyorlarmış.
-Paris’te bedava dağıtmışlar gibi herkesin üzerinde canada goose ve napapijri adlı mont var.
-Restoranlardan alışveriş yapmamışsanız tuvalete girmenize izin vermiyorlar.
-Paris Vodafone nedense Türkiye’den gelen aramalarda salak bir yönlendirme yapıp Almanya veya Romanya numarasıyla çağrı gelmesini sağlıyor. Bu şekilde kimin aradığını göremiyorsunuz. Çok büyük bir sıkıntı.
-Tuvaletlerde taharet musluğu haricinde fırça yok. Bildiğin tuvalet fırçası koymamışlar. Sinir bozucu olabiliyor.
Georges-Eugéne Haussmann
Bunu yazmadan geçemeyeceğim. Bu adam 1850’lerde vali olmuş ve şehrin bütün mimarisini değiştirmiş. Amacı güvenliği sağlamak olsa bile şehrin şu anki geniş sokaklarına ve alçak binalarına sahip olmasını sağlamış. Detaylı öğrenmek isterseniz: https://seyler.eksisozluk.com/parisi-dumduz-ederek-sehrin-su-anki-halini-almasini-saglayan-adam-georges-eugene-haussmann